29 Eylül 2010 Çarşamba

hayatta mevcut olan iyi şeylerin yeterli gelmemesi durumu..

Bugunlerde heyecanla beklediğim bir hadise var..hala oluyorum ya sanki ben doguruyorum. minicik bir yaratik katiliyor an itibariyle ailemize ve ben onunla ilk tanisacagim günü iple çekiyorum..ben halalarımı pek sevmedım ama ben kendımı ona cok sevdiricem..

Ne garip ki bu müthiş doğa üstü var olus olayının yanında aynı gunlere rastlayan kendı varlıgımın yok sayıldığının hissiyatlarını taşıyorum...aile muthiş bir sey ama ben arkadaşlığı da bir o kadar değerli buluyorum..her zaman kriterlerim vardı hayatıma gıren ınsanlarla ilgili..zor içeri aldım ama aldığım zaman hep sonsuz fedakarca sevdiim 1 elın parmagını gecmeyen arkadaaslarımı..ama gun gelir bu kişiler eger seni yok sayarak içlerini rahatlatıyorsa sorumluluklarından kurtuluyorsa.. yapması gerekeni yapmamanın verdiği ağırlığı hafifletiyorlarsa.. hele ki bir insana yaptığı kötülükleri yok sayıyo ise aslında kendi vicdanını yok sayıyo demektir...bu tur zayıf karakterli insanların her zaman bir bahanesi vardır ama. şöyle olmasaydı böyle olurdu ama öyle olduğu için bunu yapmam gerekti...kimse mücadele etmeyi beceremedim ya da götüm yemedi demez..bunu yapmam gerekiyordu cunku bu senden daha değerliydi diye haykıramaz ama sonucta nolur yok sayanlar mutlu bir şekilde yaşamaya devam ederler genelde...

Neyseki su hayatta insanı kendinden iyi tanıyan yakın arkadaşları var..bu yuzden olaylar karsısında Önce bir duraksadım kötü hissetmemin nedeni ne olursa olsun duraksadım üzüldüm sonra daha kötü hissettim sonu ağlamaya kadar gitti bu döngünün...sonucta en iyisini yaptım başımı yavaşça yastığa koyup yattım ertesi gun onları YOK SAYDIM...

21 Eylül 2010 Salı

Anlamıyorum ya

Düşünsenize Stepford Wives filmindeki gibi, ya da canımız Bihter’imiz gibi, her sabah saçımız yeni maşalanmış, “makyajlı ama makyajsız görünen” bir porselenlikte, adeta bir prenses gibi kalkıyor ve saten sabahlığımızı üzerimize alıyoruz. Uçuşarak odada geziniyor ve uzun kirpiklerimizi kırpıştırıyoruz. Nefesimiz bahar çiçekleri gibi kokmakta...

O Bihter ki sabahları gözlerinde çapak olmaz, yüzünü yıkamaz... O Bihter ki suratı yastığın şeklini almaz... O Bihter ki saçları sabah bile yoluk yoluk olmaz...
Zaten şu Bihter bitirdi evlilikleri, yemin ediyorum.

Ben de böyle kalkmak istiyorum ama olmuyor bir türlü. Uyanıyorum, ağzımın yerinde gözümü hissediyorum, saçımın her teli ayrı yöne bakıyor, yastık yüzüme patates baskı yapmış... Maalesef gerçekler böyle.

Can Tanrıyar, Petek Dinçöz ile biten evliliğiyle ilgili “Birbirimize dokunmakta zorlanıyorduk. Petek evde sahnedeki gibi alımlı ve bakımlı değildi. Makyaj yapmazdı, pijamayla ve terliklerle dolaşırdı” demiş ya. Sonra üstüne Petek Dinçöz “Kostüm giyip bekleyecek miydim? Pirinci gece kıyafetiyle ayıklayan bir kadın gördünüz mü?” yanıtını vermiş ya. (Aferin) “Bir evlilikte erkek beklentisi” konusunu Can Tanrıyar bu olayla nefis özetlemiştir.

Hikâye hep aynı, erkekler sürekli “Seksi kadın isterük” hezeyanları içinde, kadınlar ise buna çare peşinde. Çare aranmasa, ilişki noktalansa bile hep kabahat peluş terlikle gezen kadında kalıyor. Donla gezen erkekte değil. Döngü bu yani.

Kadın evlilikten sonra kendini dilediğince salmalıdır diyor değilim lakin “her daim sahnedeki Petek” yaklaşımı, gerçek hayatta aşırı doza kaçıyor. Kaçıyor da, her erkeğin “sahnedeki Petek”ini istemesi hakikati, hiç değişmiyor.

Ha, öte yandan, erkeklerde, beğendikleri, aşık oldukları kadınların insani özellikleri olmadığı gibi bir kanı var nedense.
şimdi, sevgili erkekler, biliyorum kabul etmeyeceksiniz fakat Miranda Kerr ya da ne bileyim, Gisele Bündchen filan da kaka yapıyor. Bacaklarında tüyler çıkıyor. Sabahları maymun gibi kalkıyor üstelik geceleri de horluyor. Gisele’in kocası “Gisele hiç podyumdaki gibi değil, bir kere bile kanat taktığını görmedim” filan diyor mudur? Ya da Dita Von Teese’in erkek arkadaşı, Dita evde sürekli eşofmanla geziyor diye bozuluyor mudur? Acaba Dita’ya yaklaşan erkekler “7/24 jartiyer, kırmızı ruj, aralık dudaklar ve şampanya kadehi içinde dans” beklentisi içinde midir?

Kardeş, bunun kışı var soğuğu var, hastalığı var... şubat ayında saten gecelikle sen yat yatabiliyorsan. Ayrıca her gün mutfakta pür makyaj, topuklu ayakkabı ve seksi elbiseyle yemek yapan bir kadın bulursan haber ver. Anlattırıcam birader nası oluyo bu iş diye?

27 Mayıs 2010 Perşembe

Ömrümüz Böyle Geçicek...

Bora,Ahmet ve Ertu 'nun beraber eve çikmasi..
Bu grubun olayi abartmasi..
Benim herhangi bi patlamadan korkmam...
Kimsenin özel hayatinin kalmamasi...
Herkesin Herseyi en ince ayrintisina kadar bilmesi...
Asosyalligin tavan yapmasi...
Komsularimin soledikleri Yukarda Ne Oluyosa dedigi kadar farkli bir dünyamiz olmasi..
Saplarin bu dunyada olene kadar sap kalacak olmasi...
Ben ve Pinar'in sürekli yemek yapiyor olmasi...
Herhangi bir bozulmada arkadassiz kalma olasiligimizin çok büyük olmasi..
Mutlulugun bir haftasonu kadar uzun olmasi...
Hatta yakinda Yanki Yazgan'a mutluluk bu degil su diyor pozisyona geliyor olmam...
Bugun beniiim hiiiiiç is yapmamam...
Bu sene yuksek performans gosteren insanlarin seneye bu yasamdan dolayi Sirketten atilacak duruma gelebilme olasiligi..
Sürekli Hala teyze dayi amca olacagimizi düsününce içime huzurun yerlesmesi...
Seda da avrupa yakasina gelsin haftaiçi hergün Italyan aileleri gibi uzun uzun yemek yiyebilmemiz..
Baskalarinin Nasil bi hayat yasiyorlar diye bize imrenmeleri...
Sex and The City, Dawson's Creek tadinda hayatlar yasamamiz..
Beraberken kimsenin telefonun çalmamasi..

7 Kasım 2009 Cumartesi

Sonucta hayalini kurduğum bir cafe var di mi??..o zamana kadar burda alıştırma yapim dedim...başkalarının blogunu izlemekten bana baygınlık gelmişti...
Ayrıca face,twitter sıktı...yeni açılımlar içerisine girmeliyiz dedim...